Doğu Ekspresinde Cinayet

Agatha Christie'nin harika, hatta en çok bilinen romanlarından biri. Karakterler, olay, mekan her zamanki gibi kusursuz tasarlanmış ve tabi ki sonunda katili yine tahmin edememiştim, klasik Agatha Christie yani. Çok kalın ve yoğun bi kitap da değil, okuması kolay bir o kadar da keyifli. Agatha Christie 1926-33 yılları arasında İstanbul Pera Palas'ta 411 numaralı odada kalmış ve bu romanı yazmış.

Trende geçen hikayeler ayrı bir keyif verici geliyor bana. Yataklı vagonlar, yemek vagonları... otantik bir hava. Bi de bu tren doğu ekspresi olunca biraz daha ilgi çekici oluyor çünkü İstanbul'dan da geçiyor.

Kitabı okuduktan sonra filmi var mı diye merak edip bakmıştım. Çok eski yıllarda çekilmiş bir tane vardı. 1974 yapımı filmi açtım izlemeye başladım ama İstanbul sahnelerine gelince hayal kırıklığı ile devam etmedim kapattım. O zaman ki filmde iyi bir İstanbul profili yoktu. Karısını sokak ortasında sürükleye sürükleye döven bir adam sahnesi koymuşlar. Oysa ben İstanbul sahnelerini heyecanla bekliyordum. Aradan epey zaman geçti öğrendim ki film yeniden çekilecekmiş. O zaman daha oyuncu kadrosu falan belirleniyordu. Filmin çekilmesini ve vizyona girmesini heyecanla bekledim.



Doğu Ekspresi şiddetli tipi yüzünden yoluna devam edemeyecek durumdadır ve ertesi sabah yolculardan birinin defalarca bıçaklanarak öldürülmesiyle olaylar başlar. Poirot olaya el atmak zorunda kalır. Tüm teorilerime rağmen ben okurken yine katili bulamamıştım ama bu seferki zaten bi değişik tahmin edebilen çok azdır yani.

Filmin yönetmeni Kenneth Branagh aynı zaman da dedektifimiz Hercule Poirot'u da canlandırıyor. (Kenneth Branagh aynı zamanda Harry Potter'da kendini beğenmiş bi yazar vardı ya sonradan karanlık sanatlara karşı savunma dersine de giren işte o Gilderoy Lockhart.) Kitaplardaki kel, şişman ve kısa Poirot tasvirine uymasa da ben Branagh'taki duruşunu beğendim daha karizma katmış karaktere.



Oyuncu seçimleri hayal gibi bişey muhteşem. Filmi beklerken böyle bir oyuncu kadrosu çıkacağını tahmin edemezdim. Jonny Depp, Penelope Cruz, Michelle Pheiffer, Star Wars'taki kız Rey (Daisy Ridley)...




Gel gelelim film her ne kadar güzel başlasa da aynı tempoyu koruyamamış. Ben kitaptan katili bildiğim için mi böyle diye düşündüm ama genel yorumlar da bu yönde malesef. İmdb puanı 7nin altında. Beklentimi karşılamamış olsa da bir Agatha Christie eserini izlemek güzeldi.




Filmin tamamı trende geçse de olayı sıkıcı yapan bu değil aslında. Oldukça karmaşık bir cinayet olayı olduğu için de olabilir, karakterler ve süper oyuncu kadrosuna rağmen sonlara doğru artık bitse de işime baksam durumu oldu malesef.



Kitapta Hercule Poirot cinayeti iki farklı şekilde çözmüştü, filmde de Poirot mükemmel zekasıyla olayı iki farklı şekilde çözüyor ve davayı Poirot'tun kendisinden ve bizim de ondan hiç beklemediğimiz bir şekilde kapatıyor. Filmin kapanış sahnesinde Nil'deki bir cinayet olayı için Poirot'a haber geliyor ve Mısır'a doğru yola çıkıyor. Acaba Branagh, Agatha Christi'nin ilk okuduğum ve en çok sevdiğim kitabı Nil'de Ölüm'ü mü çekecek heyacanıyla bitirmesi güzel oldu.








Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Evrenin Harikaları | Wonders of the Universe

bullet journal çılgınlığı

Bayan Peregrine'in Tuhaf Çocukları